27 Şubat 2008 Çarşamba




13 Nisan 2007 / Cuma - 10:50
Yunus balıkları, Boğaz'da ''çete gibi'' davranıyor
İstanbul Boğazı’nı mesken tutan bir yunus grubu, alan rekabetinden dolayı diğer türlere karşı hakimiyeti ele almaya çalışırken, "çete" gibi davranıyorHasan Türkan / AAİstanbul Boğazı’nda "Yunuslar" üzerinde yaptığı çalışmalar hakkında bilgi veren İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayhan Dede, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) ile deniz biyolojisiyle ilgili çalışmalar yaptıklarını ifade ederek, 1993’ten beri İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi başta olmak üzere Türkiye denizlerindeki yunuslar üzerinde incelemeler yaptığını söyledi. Dede, yunuslarla ilgili Türkiye’de bu ölçüde ihtisas yapan tek ekip olduklarını ifade ederek, gönüllüler ve deniz sevenlerin destekleriyle Türkiye denizlerindeki yunus türleri, hareketleri ve sayılarını izlediklerini bildirdi. Eski İstanbul hikayelerinde ve bilimsel çalışmalarda da yunuslarla ilgili bilgilere rastladıklarını anlatan Dede, "Yunuslar, İstanbul Boğazı’nı doğal bir tuzak olarak kullanıyorlar. Koca Marmara’da balık aramak yerine, İstanbul Boğazı gibi daralan bir ortamda balığın geçişini bekleyerek, balık sürüleri üzerinde avlanırlar" dedi. Ayhan Dede, İstanbul Boğazı’nda 3 yunus türü bulunduğunu belirterek, "Bunlardan bir tanesi çok küçük, daha çok Karadeniz tarafında gözlemliyoruz ve ’mutur’ adını veriyoruz. Bu küçük ve siyah bir tür. Bugüne kadar kıyıya vuran hayvanlardan elde ettiğimiz boy bilgilerine göre en çok 1 metre 40 santim boyunda. Bundan biraz daha büyük olan türe ’tırtak’ diyoruz, vücudun yan tarafı desenli bir hayvandır. Diğer tür de ’afalina’ dediğimiz, herkesin bildiği, gösterilerde kullanılan kozmopolit bir türdür" diye konuştu. Yapı olarak en büyük türün afalina olduğunu vurgulayan Dede, afalinaların 400 kilogram ağırlık ve 2 metre 60 santim uzunluğa sahip olabildiklerini dile getirerek, sürü oluşturma açısından da bu türün çok büyük gruplar yapmadıklarını ve 5 ya da 7’şer bireylik küçük aileler halinde dolaştıklarını, ancak zaman zaman bir araya gelerek 50 bireylik gruplar oluşturduklarının gözlendiğini anlattı. Resimleri büyütmek için üzerini tıklayınız GRUPLARIN ÖZELLİKLERİ Dede, afalinanın daha çok kıyı bölgelere yakın yaşayan bir tür olduğu belirterek, sözlerine şöyle devam etti: "Bazen bu küçük hayvanların üreme ve çiftleşme dönemlerinde bir araya gelip daha büyük gruplar oluşturdukları literatürde yer alıyor. Biz de bu yönde gözlemler yapıyoruz. Tırtak ise daha kalabalık gruplar oluşturabiliyor ve daha çok kıyıya uzak bölgelerde yaşıyor. Mutur ise afalinaya benzer şekilde kıyısal bölgelerde avcılık yapıyor. Karadeniz kıyılarında yapılan kalkan avcılığının yapıldığı bölgelerde ağlara en çok takılan türdür. Yılda ortalama 2 bin muturun bu şekilde öldüğü tahmin ediliyor. Bunlarla ilgili çalışmalar da devam ediyor." Ayhan Dede, yunus popülasyonlarını "yerel" ve "göçebe" olmak üzere iki ayrı kategoride değerlendirdiklerini belirterek, göçebe olanların devamlı hareketli olduklarını, yerel olanların ise belli bir bölgeyi yıl boyunca kullandıklarının gözlemlendiğini kaydetti. İstanbul Boğazı için her iki kategoriden de bahsedilebileceğine işaret eden Dede, "Son yıllarda buradaki çalışmaları daha çok artırdık. Bu çalışmalarda gördük ki, boğazı yıl boyu kullanan ’afalina’ dediğimiz bir yunus grubu var. Bunların 90’lı yıllardaki sayısı 40 civarındaydı, şimdi de 50’nin üzerinde değil. Çektiğimiz film ve fotoğraflarla hayvanları kimliklendirmeye çalışıyoruz" dedi. TÜRLER ARASINDAKİ ALAN REKABETİ... Yrd. Doç. Dr. Ayhan Dede, afalina grubunun İstanbul Boğazı’nın tamamını, ancak özellikle Ahırkapı ve Garipçe köyü açıklarını kullandıklarını ifade ederek, şunları söyledi: "Yaptığımız çalışmalarda afalina gruplarının diğer grupları dağıttıklarını gözlemledik. Mesela mutur grubu boğaza girdiği zaman afalina grubu sanki biraz onları dağıtır gibi üstlerine gider. Türler arasında alan rekabeti var. Bu da besin stoklarının azalmasından kaynaklanıyor. Balık azaldıkça aynı balık üzerinde çatışan gruplar oluşuyor. Yunusların kendi aralarındaki olay bir alan rekabetidir. Sokaklarda köpeklerin belli alanları tutması gibi, aynı şey bu hayvanlarda da var. ’Burası benim bölgem, burada ben beslenirim, buraya sen giremezsin’ diyor ve dolayısıyla diğerine karşı bir baskı oluşturuyor. Biz de buradan hareket ederek bu gruba ’Boğazın çetesi’, ’Boğazın sokak çocukları’ gibi tabirler kullanıyoruz. Grupta lider gibi davranan ’büyük beyaz’ dediğimiz, oldukça iri bir erkek birey ve grubun yaşlılarından yine onun benzeri bir dişi, ’kıvrık’ dediğimiz bir birey var. Bu tür karakteristik özelliklere göre hayvanlara bir isim vermeye çalışıyoruz." Dede, Boğaz içinde ilginç olan bir gözlem de yaptıklarını ifade ederek, "Umuryeli Koyu’nda birkaç kez dişilerin yanında yavrularıyla olduklarını gözlemledik ve bu iş yarım saat kadar sürdü. Onların emzirme yaptıklarını tespit ettik. Nedeni de bu bölgenin sakin olması. Bu grubun daha sonra aynı anda hareket edip Garipçe’deki diğer gruba katıldıklarını gözlemledik." "DEVRİYE GEZER GİBİ..." Ayhan Dede, grubun zaman zaman ikiye ayrıldığını, bir grubun boğazın güneyi, diğer grubun da kuzeyinde dolaştığını ifade ederek, "Devriye gezer gibi, belki de balık hareketlerini gözlüyorlar. Bazen bir balık sürüsünü çevirdikleri olur. O sırada martılar yoğunlukla üzerlerinde olur. Çünkü balık sürüsünü kıyıya yaklaştırıyor, o zaman martılar da deniz kuşları da oradan beslenme yapıyorlar" dedi. KÜRESEL ISINMA, YUNUSLARI DA ETKİLEYECEK Dede, küresel ısınmanın yunuslar üzerindeki olası etkilerine de değinerek, şu görüşleri dile getirdi: "Küresel ısınmanın yunuslar üzerinde dolaylı ve direkt etkileri olacaktır elbette. Çünkü bu işten önce balık etkilenecek, balık ortadan kalkınca da yunus balık bulamayacak. Zaten beslenme sıkıntısı var ve balık bulamayınca durumu daha da ağırlaşacak. Bu habitat bozulduğu zaman yunus her zaman beslendiği bu habitattan beslenemeyecek. Hem besinini kaybedecek hem de yeni alanlar arayacak. Bu da yine başka yunus çatışmalarını beraberinde getirecektir. Bu tür çatışmalar da popülasyonların azalmasına neden olan etkenler." Ayhan Dede, boğazdaki gürültü kirliliğinin, tamamen sesle iletişim kuran yunusların haberleşmesini engellediğini, bunun sonucunda da bireyler üzerinde stres oluştuğunu, boğazda ürkek davranan yunusların daha sakin bölgelerde rahat hareketler ve oyunlar sergilediklerini anlattı. METRELERCE PLASTİK NESNE Dede, kirliliğin yunuslar üzerindeki etkilerine değinirken, ölü buldukları bazı yunusların midesinde metrelerce uzunlukta plastik nesnelere ve çöplere rastladıklarını, hayvanların denizde yüzen yabancı nesneleri besin sanıp alabildiklerini ve bunun da ölüme neden olabildiğini bildirdi. Yasak olmasına rağmen, yapılan kaçak avcılığın yunus popülasyonuna büyük zarar verdiğini de vurgulayan Dede, "Bütün dünyada kabul edilen, yunusların korunması gerektiğidir. Bununla ilgili Türkiye’nin de taraf olduğu Barselona ve Bern anlaşmaları var. Bu anlaşmalarda yunuslar kesinlikle korunması gereken türler listesinde yer alıyor. Buna rağmen bazı özel sebeplerle yunuslar avlanıyor. Bu yunus popülasyonuna vurulan bir darbedir. Bilim dünyası araştırma amaçlı radyo vericisi bile takmaktan vazgeçerken, maalesef avcılık yapılıyor" dedi

Yunuslar da İstanbul'a yerleşti

Sarayburnu açıklarında kameralara yakalanan bir yunus.Türkiye kıyılarında balina dahil 11 tür deniz memelisine rastlamak mümkün. İÜ araştırmacılarının gözlemlerine göre, 14 yunus da sürekli olarak İstanbul'da yaşıyor

SELİM EFE ERDEM - İSTANBUL -

Dev balina ve yunusları sadece belgeselerde değil, çıplak gözle görmek istiyorsanız, denize bakın. Beş bilim adamının 12 yılda yaptığı araştırmalar ortaya koydu ki Ege ve Akdeniz'de balinaları, İstanbul'da ise yunusları görmeniz mümkün. Balık göçünün yaşandığı bu hafta sonunda eğer fenerlere giderseniz, İstanbul Boğazı'nın sokak çocuğu yunuslardan 'Kıvrık' ile merhabalaşmanız mümkün. İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk başkanlığında Yard. Doç. Ayhan Dede, Dr. Ayaka Amaha Öztürk, Arda Tonay ve Mert Keçeci, 1993'ten bu yana kıyılarımızda pek çoğumuzun varlığından bile haberdar olmadığı deniz memelilerinin sayıları ve dağılımlarıyla ilgili araştırmalar yürütüyor. Bu amaçla Boğaz'da da karaya vuran, ağlara takılan deniz memelileri, genetik çalışmalar ve kafatası koleksiyonları yapılıyor. Araştırmalara göre, kıyılarımızda Akdeniz foku, uzun balina, kaşalot, grampus, kuvier balinası, yalancı katil balina, çizgili yunus, siyah yunus ve İstanbul Boğazı'nda da görülen yunus türlerinden afalina (Tursiops truncatus), tırtak (Delphinus delphis), 'mutur'dan (Phocoena phocoena) oluşan 11 memeli tür bulunuyor.
Vapur ve dürbünle takip Artık İstanbul Boğazı'nı terk ettiği sanılan yunusların bir kısmı ise tamamen İstanbul'un yerleşik türleri arasında. İÜ Su Ürünleri Fakültesi mühendislerinden Arda Tonay ve Mert Keçeci, ekipman yetersizliğine rağmen, son dört yıldır kimi zaman vapurla kimi zaman Sarayburnu'dan dürbünle İstanbul'un yunuslarını gözlemleyerek onları fotoğraflarla sistemli olarak kimlikliyor. Tonay ve Keçeci, "Boğaz'dan geçen yunusları, parmak izi sayılan yüzgeçlerinden kimliklendiriyoruz. Yüzgecinde nasıl bir iz var, burun profili nedir, hangi tarihte nerede görüldü diye kodluyoruz. Üç yunus türü baharda balık sürüleriyle birlikte yavrulamak ve avlanmak için İstanbul Boğazı'ndan geçerek Karadeniz'e çıkıyor ve gene balık sürüleriyle sonbaharda Boğaz'dan Ege'ye dönüyor. Şaşırtıcı şekilde 14 yunusun sürekli İstanbul'da yaşadığını tespit ettik. Kıvrık'ı yüzgeçinden uzaktan bile tanıyoruz. 'Biz bunlara, 'Boğaz'ın sokak çocukları' adını taktık, çünkü sürekli Boğaz'dalar. Başta biz nereye gidersek onlar motor sesinden rahatsız olduklarından tam tersi yöne gidiyordu. Hafızaları çok iyi ve motor sesinden kendilerine iyi veya kötü davrananları hemen ayırt ediyorlar. Zamanla suyun üzerinde yan dönüp merakla bize bakmaya başladılar." Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) ile de çalışan Tonay ve Keçici, 'öğrenci' bütçesiyle yaptıkları araştırmalarda daha iyi gözlem yapabilmek için sponsor arıyor.
İstanbul'da görülen üç tür Tırtak: 2.3 metre uzunluğa ulaşan tırtakların sırt kısmı koyu ve karnı az lekeli. Açık deniz yunusu tırtaklar av ve yavrulamak için balık göçünü takip ederek martta Karadeniz'e geçiyor ve eylülde geri dönüyor. Afalina: Boğaz'ın en büyük yunusu 3.5 metreye ulaşan afalinanın belirgin bir burun ve sivri bir sırt yüzgeci bulunuyor. Koyu gri renkteki afalinalar dünyanın her yerinde görünebilen kıyı yunusları. Bir kısmı İstanbul'un yerleşik türü haline gelen afalinalar özellikle Rumeli ve Anadolu Kavağı'nda rahatça görülebiliyor. Mutur: Boğaz'ın en küçükleri muturlar. Muturların boyları en fazla 1.7 metreye ulaşıyor ve zaman zaman afalina yavrularıyla karıştırılıyor. Burunsuz ve yuvarlak kafalı muturların sırt yüzgeci üçgen şeklinde. Karadeniz'e özgü bir tür olan muturların her yıl ortalama 2 bin tanesi takıldıkları balıkçı ağlarında boğularak ölüyor. Afalinalar balıkçı ağlarını 50 metre öteden algılayabilirken, muturlar 3-5 metre öncesine kadar ağları fark edemiyor.
Çocuk terapisinde kullanılan yunuslar
Çocuk terapisinde umut olan yunus balıklarının sayısı artırılacak. Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yunus balıklarını hasta çocukların terapisinde kullanan Onmega Yunus Terapi Şirketi, İskenderunlu balıkçılara iki canlı yunus sipariş etti. Bunun üzerine 10 gün önce İskenderun Körfezi'nde yunus avına çıkan İskenderun Su Ürünleri Kooperatifi 2'nci Başkanı Enver Şekerlisoy'a ait teknenin ağlarına, dün sabaha karşı iki yunus takıldı. Balıkçılar, tekneye çektiği yunusları İskenderun Balıkçı Barınağı'na getirdi. Bulgar yunus eğitmenleri kontrolünde tekneden indirilen balıklar, bir otelin kiralanan havuzunda dinlenmeye alındı. Yakalandıkları için stresli oldukları belirtilen yunuslar, bir süre kimseye gösterilmeden yabancı eğitmenler gözetiminde tedavi edilecek, sakinleştikten sonra da şirket merkezine nakledilecek. Yunusla terapi merkezlerinde otizm, down-sendromu, epilepsi, dikkat eksikliği gibi rahatsızlıklar tedavi edilebiliyor


TÜRKİYE'DE BADİM İLK DEFA BALİNA VE YUNUSLARA DALIŞ DÜZENLEDİ.

BADİM Dalış Merkezi Türkiye'yede bir ilke imza atarak balina ve yunuslara dalış turu düzenledi.İlk defa gerçekleştirilen dalış turuna katılım ve ilgi büyük oldu.Balina ve yunuslarla sualtı ortamında bire bir temas ederek geçirilen dakikaların anlatılmakla bitmeyeceğini ifade eden BADİM dalıcıları bu tür turların daha sık yapılmasını istedi.

25 Şubat 2008 Pazartesi

Karaya vuran yunus ve balinalar



Karaya Vuran Yunus ve Balinalarla İlgili Veri Ağı


1380 sayılı su ürünleri yasasına göre yunusların avcılığı yasaklanmıştır. Ancak Karadeniz’de kalkan ve mersin ile Akdeniz’de kılıç avcılığında kullanılan ağlar yunusların yaşamlarını tehdit etmektedir. Şüphesiz bu tehdit kaplumbağa ve foklar için de geçerlidir. Yapılan hesaplamalar Karadeniz’de balıkçılık nedeniyle ölen sadece Mutur (Phocoena phocoena) sayısının yılda 3000 civarında olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yine 1000-1500 birey Afalina (Tursiops truncatus) sadece bu nedenle ölmektedir. Akdeniz’de ise 1996 yılında 3 balina ile 20 yunus uzatma ağlarına takılarak ölmüştür. Muhtemelen bu sayı daha yüksektir. Ancak bu konuda sağlam verilerimiz bulunmamaktadır.


Bu nedenle, Türkiye kıyılarında karaya vuran setase türlerinin gerçekçi olarak hesaplanması amacıyla Hopa’dan İskenderun’a kadar olan kıyı alanımız için bilgi ağı oluşturulması planlanmıştır. Belirli bölgelerden davet edilecek olan veterinerler, gönüllüler ve ilçe tarım uzmanları ile toplantı yapılacak, karaya vuran hayvanlara ilk yardım ve otopsi incelenmesi konularında bilgiler verilecektir. Başlangıç olarak Marmara Denizi’nin pilot bölge olması önerilmektedir. Sorunu tanıtmak için “Türkiye denizlerinde yaşayan balina ve yunusları izleme ve koruma projesi”ni başlattık. Bu konuya ilişkin hazırlanacak poster ve kartpostalların ilgili kişi ve kuruluşlara dağıtılması planlanmıştır.
Deniz Memelileri İzleme ve Koruma Projesinde Gelişmeler
Türkiye sularında yaşayan deniz memelilerinin nesillerinin devamlılığı; yaşam alanlarının korunması ile türlerin mevcut stokları, dağılımları ve biyolojileri gibi bilgilerin geliştirilmesine bağlıdır.


Bu amaçla, Türkiye denizlerinde yaşayan balina ve yunus türleri ile Akdeniz Foku’nun izlenme ve korunması ile ilgili projemiz kapsamında, devlet, üniversiteler ve balıkçıların katılımıyla karşılıklı bilgi alışverişinin sağlanacağı bilgi ağının kurulmasına yönelik ilk toplantı, İstanbul’da 17 Nisan 1998 tarihinde TÜDAV organizasyonuyla gerçekleştirilmiştir.


Toplantıya Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz kıyı bölgelerinden davet edilen balıkçılar bölgeleri ile ilgili sunuşlar yapmışlardır. Bu toplantıda, deniz memelilerinin izlenmesi ve korunmasına ilişkin ortak strateji oluşturulmuş, ayrıca bu bölgelerdeki çeşitli balıkçılık sorunları ele alınmıştır.

Yunusların Seslere Karşı Duyarlılığı

Seslere karşı çok hassastırlar. Çok yüksek frekanslı sesleri duyabilirlerBu tür sesler çıkartarak aralarında haberleşirler. Yakında bir besin kaynağı varsa veya bir tehlike söz konusuysa birbirlerini uyarırlar.
Dolaşırken yada karınlarını doyururken de yüksek frekanslı seslerden yararlanırlar. Çevreye gönderdikleri ses dalgaları onlara geri döner ve böylece etraflarındakii nesneleri ve canlıları tanırlar.

Denizlerin Memelileri Yunuslar



Günümüzde yunusların balık olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Çünkü yunusların yapıları, sucul yaşama uyum sağlayarak vücudun balık şeklini almasına neden olmuş ve yunuslar diğer memelilerden oldukça uzaklaşmışlar. Yunuslar MÖ 400 yıllarında ilk kez Aristoteles tarafından balık olarak tanımlanmışlar ve bu yanılgı onların kedi, koyun ya da inek gibi bir memeli olduğu anlaşılıncaya kadar sürmüş.


Yunuslar tıpkı balinalar, foklar, morslar, deniz aslanları gibi birer deniz memelisi. Zaten balinalarla da yakın akrabalar ve bu yakın akrabalarıyla birlikte memelilerin Cetacea (Balinalar + Yunuslar) takımında yer alıyorlar. Bu takıma ait olan ve gerçek yunuslar olarak bilinen Delphinidae familyasına ait birçok yunus türü var. Ama hemen tüm denizlerde yaşayan ve Türkiye denizlerinde de en yaygın olan tür, Delphinus delphis. Bu türe "Tırtak" adı da veriliyor.
Yunuslar deniz memelisi oldukları için karasal memelilerden pek çok farklılıklar gösteriyorlar. Örneğin üyeleri çok farklılaşmış. Ön üyelerinde üst ve ön kol körelmiş. Yani göğüslerindeki yüzgeçleri, aslında yunusların elleri ve bu yüzgeçlerdeki 5 ışın da parmakları. Arka üyeleriyse kalça kemeri dışında tümüyle körelmiş.


Derileri diğer pek çok memeliden farklı olarak kılsız ve pürüzsüz. Bunun yerine ısı yalıtımını sağlamak için derilerinin altında kalın bir yağ tabakası görülüyor.
Yine diğer memelilerden farklı olarak gözleri vücutlarına oranla çok küçük. Kulak açıklığı gözlerle göğüs yüzgeci arasında bulunuyor ve kulak kepçeleri yok; ancak, işitme duyuları gelişmiş. Yönlerini ultrasonik dalgaların yansımasıyla buluyorlar. Tek bir burun delikleri var ve bu da başlarının üzerinde bulunuyor. Tıpkı balinalar gibi soluk verirken bu deliklerden su fışkırtıyorlar. Yavrularını suyun içinde doğuruyor ve suyun içinde emziriyorlar.
Karasal memelilerden farklı olarak yunuslarda ter atmayı sağlayacak ter bezleri ya da su kuşları ve kemikli balıklarda görülen tuz bezleri yok. Besin ve suyla vücuda giren fazla tuz yalnızca böbreklerle dışarı atılabiliyor. Bu nedenle böbrekleri karasal memelilere göre daha büyük ve gelişmiş.


Tırtaklar diğer yunus türlerine göre küçük boylular ve uzunlukları yaklaşık 1,7-2,6 m.; ağırlıkları 70-135 kg. arasında. Çeneleri, öne doğru kuşların gagasına benzer şekilde uzamış ve herbir çenede konik yapıda 80-120 küçük dişçik var. Dışarıdan belirgin bir boyun kısımları yok. Sırt kısımları genellikle koyu siyah, kahverengi ya da gri; karın kısmı beyaz. Gözlerinin çevresi açık renkli. Yan taraflarında gözden kuyruğa kadar uzanan sarımsı kahverengi "°°" şeklinde bir desen var. Sırtlarında bağ dokudan oluşmuş sırt yüzgeçleri de büyük ve belirgin.
Yüzey ısısı 10 0C'nin üzerinde olan suları tercih ediyorlar ve bu nedenle özellikle tropik ve subtropik denizlerde yaygınlar.


Çok hareketli olan yunuslar, memeliler içinde en iyi yüzen ve dalan hayvanlar. Yüzmelerinde en etkili yapıları da kuyruk yüzgeçleri. Kuyruk yüzgeçleri balıkların tersine, yatay konumlu ve bu yüzgeçlerini seri bir biçimde aşağı-yukarı hareket ettirerek hızlı yüzebiliyorlar. Yüzerken hızları saatte 35 km'ye ulaşıyor.


Çok sosyal hayvanlar oldukları için genellikle 10-500 bireyden oluşan gruplar halinde eşgüdümlü olarak yüzüyorlar. Bunun yanısıra 2000'den daha fazla bireye sahip gruplar da görülebiliyor.
Yunuslar insana en yakın hayvan gruplarından biri. Oyun oynamayı çok sevdikleri için ağızları ve yüzgeçleriyle numaralar yapmayı, grup halinde yüzerken aynı anda su dışına sıçramayı, gemilerin çevresinde dönüp onlara eşlik ederek yüzmeyi çok seviyorlar. İnsanlara olan yakınlıkları nedeniyle özel olarak yapılmış büyük havuzlarda rahatlıkla beslenebiliyorlar. Bu havuzlara "delfinaryum" adı veriliyor. Delfinaryumlarda, vücutları tamamen su dışında kalacak şekilde sudan dışarı sıçrayıp tekrar dalmak, bazen tüm vü-cutlarıyla su dışına çıkıp takla ve parende atmak ve akrobatik hareketler yapmak en sevdikleri oyunlar. Yine özellikle havuzlarda suyun yüzeyinde, yalnızca kuyrukları suyun içinde kalacak şekilde dik durup geri geri yüzmeyi de çok seviyorlar.


Yunuslar dünyanın en zeki hayvanlarından biri. Zekalarının akıllı bir köpeğinkine eşit olduğu düşünülüyor. Bu nedenle çok çabuk öğreniyorlar. Hem bu zekaları hem de insanlara karşı olan dostça davranışları nedeniyle eski Yunan'dan bu yana efsane ve öykülere konu olmuşlar. Örneğin yunusların deniz kazalarında insanları kurtardığına ilişkin bir inanış var. Ama bugüne kadar bir deniz kazasında yunuslar tarafından kurtarıldığını ileri süren hiç kimse çıkmamış. Yunusların suyun yüzünde duran bir cismi burunlarıyla itme ve eğer yakındaysa kıyıya atma gibi bir dürtüleri var. Belki bu inanışın ortaya çıkmasında bu özelliklerinin rolü de olabilir. Bu inanış doğru olsun ya da olmasın, yunusların insanların en iyi dostlarından biri olduğu kesin. Diğer bir yanlış inanış, yunusların tıpkı insanlar gibi anne, baba ve çocuklardan oluşan bir aile kurdukları yolunda. Oysa yukarıda da söylendiği gibi büyük gruplar oluşturuyorlar.
Bunun yanında Rusya ve bazı Avrupa ülkelerinde sinir sistemi rahatsızlığı bulunan çocukların tedavisinde yunuslardan yararlanılıyor. Bilimsel bir kanıtı olmamakla birlikte, delfinaryumlarda yunuslarla bir araya gelip oynayan bu çocuklarda iyileşmeler görülebiliyor.


Islığa benzer, çok güçlü sesler çıkartıyorlar ve sesleri teknelerin çevresinde dolaşırlarken suyun dışındakiler tarafından duyulabiliyor. Bu sesler bazen şarkı söyler gibi melodik oluyor. Önceleri bu seslerin çok karmaşık olduğu ve yunusların, kendi aralarında neredeyse insanlar gibi bir iletişim sistemi kurdukları sanılmış. Ama yapılan incelemeler bunların oldukça basit sesler olduğunu ortaya koymuş. Özellikle yaralandıkları ve yavrularını kaybettikleri zaman bu sesler daha da güçlü oluyor.


Küçük balıklar ve mürekkepbalığı gibi küçük omurgasızlar, en severek yedikleri besinler. Yüzeye yakın yaşıyorlar, ancak bunun yanında 300 m kadar derine dalabiliyorlar. Yalnızca üreme zamanında eş tutuyorlar. Bunun dışındaki zamanlardaysa ayrılar.


Çiftleşme dönemleri genellikle ilkbahar ve sonbahar ayları. Eş yunuslar yüzerken yanyana geliyorlar ve kuyruklarını birbirlerine yaklaştırarak çiftleşiyorlar. Gebelikleri 10-12 ay kadar sürüyor ve genellikle 1 ya da 2 yavru doğuruyorlar. Doğum sırasında önce yavrunun kuyruğu dışarı çıkıyor. Doğan yavrular hemen yüzmeye başlıyor ve annelerini izliyorlar. 19 ay kadar süt emen yavru yunus 15-16 ay sonra da erginleşiyor. Memeler karında, eşey açıklığı bölgesinde yer alıyor. Sütleri yağ, protein ve vitamin bakımından oldukça zengin olduğu için yavrular çok hızlı gelişiyorlar. Yaşam süreleri 30 yıl kadar.


Yunuslar özellikle Japonya, Güney Amerika ve Azorlar'da balıkçıların hedefi. Bunun yanısıra Pasifik, Akdeniz, Batı Afrika ve Yeni Zelanda denizlerinde ağlara takılarak yanlışlıkla avlanabiliyorlar. Türkiye denizlerinde de çok bulunan bu türe ait hayvanların sayısı, özellikle Karadeniz'de bir dönem çok fazla avlanma nedeniyle azalmış. 1971 yılında Türkiye'de 88.000 kadar yunusun öldürüldüğü kayıtlı. Bu nedenle, sayılarının giderek azaldığı bilinen bu sevimli memelilerin avlanmalarının kesin olarak önlenmesi ve mevcut populasyonların yoğunluklarının sürekli denetlenmesi öneriliyor