27 Şubat 2008 Çarşamba




13 Nisan 2007 / Cuma - 10:50
Yunus balıkları, Boğaz'da ''çete gibi'' davranıyor
İstanbul Boğazı’nı mesken tutan bir yunus grubu, alan rekabetinden dolayı diğer türlere karşı hakimiyeti ele almaya çalışırken, "çete" gibi davranıyorHasan Türkan / AAİstanbul Boğazı’nda "Yunuslar" üzerinde yaptığı çalışmalar hakkında bilgi veren İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayhan Dede, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) ile deniz biyolojisiyle ilgili çalışmalar yaptıklarını ifade ederek, 1993’ten beri İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi başta olmak üzere Türkiye denizlerindeki yunuslar üzerinde incelemeler yaptığını söyledi. Dede, yunuslarla ilgili Türkiye’de bu ölçüde ihtisas yapan tek ekip olduklarını ifade ederek, gönüllüler ve deniz sevenlerin destekleriyle Türkiye denizlerindeki yunus türleri, hareketleri ve sayılarını izlediklerini bildirdi. Eski İstanbul hikayelerinde ve bilimsel çalışmalarda da yunuslarla ilgili bilgilere rastladıklarını anlatan Dede, "Yunuslar, İstanbul Boğazı’nı doğal bir tuzak olarak kullanıyorlar. Koca Marmara’da balık aramak yerine, İstanbul Boğazı gibi daralan bir ortamda balığın geçişini bekleyerek, balık sürüleri üzerinde avlanırlar" dedi. Ayhan Dede, İstanbul Boğazı’nda 3 yunus türü bulunduğunu belirterek, "Bunlardan bir tanesi çok küçük, daha çok Karadeniz tarafında gözlemliyoruz ve ’mutur’ adını veriyoruz. Bu küçük ve siyah bir tür. Bugüne kadar kıyıya vuran hayvanlardan elde ettiğimiz boy bilgilerine göre en çok 1 metre 40 santim boyunda. Bundan biraz daha büyük olan türe ’tırtak’ diyoruz, vücudun yan tarafı desenli bir hayvandır. Diğer tür de ’afalina’ dediğimiz, herkesin bildiği, gösterilerde kullanılan kozmopolit bir türdür" diye konuştu. Yapı olarak en büyük türün afalina olduğunu vurgulayan Dede, afalinaların 400 kilogram ağırlık ve 2 metre 60 santim uzunluğa sahip olabildiklerini dile getirerek, sürü oluşturma açısından da bu türün çok büyük gruplar yapmadıklarını ve 5 ya da 7’şer bireylik küçük aileler halinde dolaştıklarını, ancak zaman zaman bir araya gelerek 50 bireylik gruplar oluşturduklarının gözlendiğini anlattı. Resimleri büyütmek için üzerini tıklayınız GRUPLARIN ÖZELLİKLERİ Dede, afalinanın daha çok kıyı bölgelere yakın yaşayan bir tür olduğu belirterek, sözlerine şöyle devam etti: "Bazen bu küçük hayvanların üreme ve çiftleşme dönemlerinde bir araya gelip daha büyük gruplar oluşturdukları literatürde yer alıyor. Biz de bu yönde gözlemler yapıyoruz. Tırtak ise daha kalabalık gruplar oluşturabiliyor ve daha çok kıyıya uzak bölgelerde yaşıyor. Mutur ise afalinaya benzer şekilde kıyısal bölgelerde avcılık yapıyor. Karadeniz kıyılarında yapılan kalkan avcılığının yapıldığı bölgelerde ağlara en çok takılan türdür. Yılda ortalama 2 bin muturun bu şekilde öldüğü tahmin ediliyor. Bunlarla ilgili çalışmalar da devam ediyor." Ayhan Dede, yunus popülasyonlarını "yerel" ve "göçebe" olmak üzere iki ayrı kategoride değerlendirdiklerini belirterek, göçebe olanların devamlı hareketli olduklarını, yerel olanların ise belli bir bölgeyi yıl boyunca kullandıklarının gözlemlendiğini kaydetti. İstanbul Boğazı için her iki kategoriden de bahsedilebileceğine işaret eden Dede, "Son yıllarda buradaki çalışmaları daha çok artırdık. Bu çalışmalarda gördük ki, boğazı yıl boyu kullanan ’afalina’ dediğimiz bir yunus grubu var. Bunların 90’lı yıllardaki sayısı 40 civarındaydı, şimdi de 50’nin üzerinde değil. Çektiğimiz film ve fotoğraflarla hayvanları kimliklendirmeye çalışıyoruz" dedi. TÜRLER ARASINDAKİ ALAN REKABETİ... Yrd. Doç. Dr. Ayhan Dede, afalina grubunun İstanbul Boğazı’nın tamamını, ancak özellikle Ahırkapı ve Garipçe köyü açıklarını kullandıklarını ifade ederek, şunları söyledi: "Yaptığımız çalışmalarda afalina gruplarının diğer grupları dağıttıklarını gözlemledik. Mesela mutur grubu boğaza girdiği zaman afalina grubu sanki biraz onları dağıtır gibi üstlerine gider. Türler arasında alan rekabeti var. Bu da besin stoklarının azalmasından kaynaklanıyor. Balık azaldıkça aynı balık üzerinde çatışan gruplar oluşuyor. Yunusların kendi aralarındaki olay bir alan rekabetidir. Sokaklarda köpeklerin belli alanları tutması gibi, aynı şey bu hayvanlarda da var. ’Burası benim bölgem, burada ben beslenirim, buraya sen giremezsin’ diyor ve dolayısıyla diğerine karşı bir baskı oluşturuyor. Biz de buradan hareket ederek bu gruba ’Boğazın çetesi’, ’Boğazın sokak çocukları’ gibi tabirler kullanıyoruz. Grupta lider gibi davranan ’büyük beyaz’ dediğimiz, oldukça iri bir erkek birey ve grubun yaşlılarından yine onun benzeri bir dişi, ’kıvrık’ dediğimiz bir birey var. Bu tür karakteristik özelliklere göre hayvanlara bir isim vermeye çalışıyoruz." Dede, Boğaz içinde ilginç olan bir gözlem de yaptıklarını ifade ederek, "Umuryeli Koyu’nda birkaç kez dişilerin yanında yavrularıyla olduklarını gözlemledik ve bu iş yarım saat kadar sürdü. Onların emzirme yaptıklarını tespit ettik. Nedeni de bu bölgenin sakin olması. Bu grubun daha sonra aynı anda hareket edip Garipçe’deki diğer gruba katıldıklarını gözlemledik." "DEVRİYE GEZER GİBİ..." Ayhan Dede, grubun zaman zaman ikiye ayrıldığını, bir grubun boğazın güneyi, diğer grubun da kuzeyinde dolaştığını ifade ederek, "Devriye gezer gibi, belki de balık hareketlerini gözlüyorlar. Bazen bir balık sürüsünü çevirdikleri olur. O sırada martılar yoğunlukla üzerlerinde olur. Çünkü balık sürüsünü kıyıya yaklaştırıyor, o zaman martılar da deniz kuşları da oradan beslenme yapıyorlar" dedi. KÜRESEL ISINMA, YUNUSLARI DA ETKİLEYECEK Dede, küresel ısınmanın yunuslar üzerindeki olası etkilerine de değinerek, şu görüşleri dile getirdi: "Küresel ısınmanın yunuslar üzerinde dolaylı ve direkt etkileri olacaktır elbette. Çünkü bu işten önce balık etkilenecek, balık ortadan kalkınca da yunus balık bulamayacak. Zaten beslenme sıkıntısı var ve balık bulamayınca durumu daha da ağırlaşacak. Bu habitat bozulduğu zaman yunus her zaman beslendiği bu habitattan beslenemeyecek. Hem besinini kaybedecek hem de yeni alanlar arayacak. Bu da yine başka yunus çatışmalarını beraberinde getirecektir. Bu tür çatışmalar da popülasyonların azalmasına neden olan etkenler." Ayhan Dede, boğazdaki gürültü kirliliğinin, tamamen sesle iletişim kuran yunusların haberleşmesini engellediğini, bunun sonucunda da bireyler üzerinde stres oluştuğunu, boğazda ürkek davranan yunusların daha sakin bölgelerde rahat hareketler ve oyunlar sergilediklerini anlattı. METRELERCE PLASTİK NESNE Dede, kirliliğin yunuslar üzerindeki etkilerine değinirken, ölü buldukları bazı yunusların midesinde metrelerce uzunlukta plastik nesnelere ve çöplere rastladıklarını, hayvanların denizde yüzen yabancı nesneleri besin sanıp alabildiklerini ve bunun da ölüme neden olabildiğini bildirdi. Yasak olmasına rağmen, yapılan kaçak avcılığın yunus popülasyonuna büyük zarar verdiğini de vurgulayan Dede, "Bütün dünyada kabul edilen, yunusların korunması gerektiğidir. Bununla ilgili Türkiye’nin de taraf olduğu Barselona ve Bern anlaşmaları var. Bu anlaşmalarda yunuslar kesinlikle korunması gereken türler listesinde yer alıyor. Buna rağmen bazı özel sebeplerle yunuslar avlanıyor. Bu yunus popülasyonuna vurulan bir darbedir. Bilim dünyası araştırma amaçlı radyo vericisi bile takmaktan vazgeçerken, maalesef avcılık yapılıyor" dedi

Hiç yorum yok: